Kanser Nedir? Neden ve Nasıl Oluşur? Özetle Tüm Süreç!
Kanser… Kolayca sorulan, çoğu zaman da basit bir cevabı olduğu düşünülen, fakat detaylı bir cavabını birkaç ciltlik bir kitapta verebileceğiniz bir sorudur “kanser nedir ve neden olur”. Yine de en karmaşık görülen olguların bile bir tanımı olmalıdır. Kanser için bu tanım şu şekildedir: Kanser, hücrelerde DNA hasarlarının birikmesi sonucu, hücrelerin düzensiz olarak çoğalmasıyla ortaya çıkan hastalıklar grubuna verilen genel addır.
Dünyada en önemli sağlık problemlerinden biri haline gelen kanser hastalığı, hastalık kaynaklı yaşam kayıplarının önde gelen sebeplerinden biridir. Kanseri, tedavilerini anlamak ve kansere karşı korunmak istiyorsak, önce normal bir hücreyi, sonra bir hücrenin nasıl kanserleştiğini bilmemiz gerekir. Gelin hücrelerimizin nasıl kanserleştiğini en özet hali ile öğrenelim.
İçindekiler
Vücudumuzun Temel Yapı Taşı: HÜCRE
Hücrelerimiz, vücudumuzun yaşamsal olaylarını gerçekleştiren ve biraraya gelerek dokuları ve organları oluşturan yapılardır. Aşağıdaki şekilde vücudumuzdaki hücre sayısını görebilirsiniz.
Son yapılan bilimsel analizlere göre, vücudumuzda yaklaşık 30 trilyon hücre bulunmaktadır. Bu hücrelerin çoğunluğunu kırmızı kırmızı kan hücreleri (alyuvarlar). Alvuvarlar dokulara oksijen taşınmasında görev alırlar. Bunun yanısıra trombositlerimiz ise yaralanma durumunda kanın pıhtılaşmasını sağlayarak yara iyileşmesini hızlandırıcı mekanizmaları başlatır. Ağırlığımızın çoğunluğunu ise vücudumuzun hareket, duruşunu sağlayan kas hücrelerimiz oluşturur.
Kanserin Başlangıç Noktası Olarak Hücre
Tüm kanserler hücrede başlar. Kanserin genel tanımını hatırlayacak olursak, “hücrelerin DNA hasarları sonucu kontrolsüz çoğalması” idi. Pek çoğumuz için bu tanım anlaşılmaz gelebilir. Gelin öncelikle hücreyi tanıyalım.
Hücreyi farklı bölümlerin planlı bir şekilde çalıştığı bir fabrikaya benzetebiliriz. Hücrede farklı görevleri üstlenen birden fazla organel vardır. Örneğin, ribozomlar proteinlerin üretilmesini sağlarken, mitokondri enerji üretiminde rol alır. Tüm bu yaşamsal faaliyetler hücrenin merkezinde çekirdek adı verilen yapıda kontrol edilir. Çekirdekte hücrenin kontrol merkezi DNA yer alır. DNA aynı zamanda kanserleşmede temel rol oynamaktadır.
Hücrenin Yöneticisi: DNA
Hücrelerin çoğalması, birbirleriyle iletişimi hassas bir sistem tarafından kontrol edilir. DNA hücrenin yönetim molekülüdür. İçerdiği genetik bilgi sayesinde hücrelerin yaşamsal faaliyetleri yönetmesini sağlar.
DNA’nın bölümlerinden her birine gen adı verilir. DNA merdiven şekline benzeyen yapısıyla birlikte, çift sarmallı, 4 çeşit nükleotitden (Adenin, Timin, Sitozin ve Guanin) oluşmaktadır. Aşağıdaki şekilde DNA’nın yapısını görebilirsiniz.
İnsan DNA’sında toplam 3 milyar nükleotit ve yaklaşık 25.000 gen vardır. Genler vücutttaki yaşamsal olayların gerçekleşmesini sağlayan proteinlerin üretilmesi için gerekli genetik bilgiyi içerir. Ayrıca göz rengi gibi bizi biz yapan özelliklerin belirlenmesini sağlar. Aynı zamanda kanserleşmede de önemli rol oynarlar. Bazı genlerin mutasyonlar sonucu işlevlerini yerine getirememesi kanser oluşumuna neden olur.
Kanserin Temel Nedeni: Biriken DNA Hasarları
Kanser hücresel seviyede “genetik” bir hastalıktır. Kanserin temel nedeni, DNA’daki hasarların birikmesi sonucu genlerin normal fonksiyonlarını kaybetmesi ve bunun da hücrelerin kontrolsüz bölünmesine neden olmasıdır. DNA hergün çeşitli faktörlere maruz kalarak hasar görür. Vücudumuz DNA hasarlarına karşı koruyucu ve tamir edici sistemler geliştirmiştir. Ancak yaşın ilerlemesi ve karsinojenlere maruziyetin artmasıyla birlikte DNA’da hasarlar onarılmamaya başlar. Bu durum hücrenin kontrolsüz bölünmesine yol açar.
Mutasyonlar sonucu DNA’sı hasar gören bir hücre, eğer bu hasarı onaramazsa, apopitoz adı verilen programlı hücre ölümüne gider. Mutasyonlar her ne kadar seyrek olsa da insan vücudunda günde 100 milyar civarında yeni hücre üretilir. Vücudumuzda 30 trilyon hücre olduğunu hatırlarsak, bu hergün hücrelerimizin yaklaşık 300’de biri bölünüyor demektir.
Her hücrenin bölünme hızı da farklıdır (örneğin sinir hücrelerimiz hiç bölünüp çoğalmazken, akyuvarları oluşturan kan kök hücrelerimiz 4-5 günde bir bölünür). Mutasyon sadece milyonda bir ihtimalle gerçekleşse bile, bu, kabaca günde 100 bin mutasyon demektir. Aşağıda daha detaylı inceleyeceğimiz bu mutasyonlar çoğunlukla pek etkisi olmayan küçük değişimler halindedir. Fakat daha ciddi mutasyonlar veya uzun süreli zararlı tetkleyiciler sonucu mutasyonların birikmesi hücreyi kontrol dışı büyüme ve çoğalmaya sürükleyebilir.
DNA neden bu kadar önemli bir molekül?
• DNA yaşamın anahtarıdır. DNA sayesinde insanlık tarihinin izlerini bulabilirsiniz.
• DNA analizleri sayesinde hastalıklara yakalanma riski hakkında bilgi edinebiliriz.
• Kanserleşmenin temel nedeni DNA’da meydana gelen hasarlardır. Moleküler Genetik Bilimi’nin ilerlemesiyle birlikte kanserin temel nedenine yönelik tedaviler geliştirilmektedir.
• DNA’da ki genetik bilgimizin yüzde 99.9’u hepimizde aynıdır. Geri kalan 3 milyon bazlık kısım farklılıklarımızı ortaya çıkarır. Buna bağlı olarak hastalıklara yakalanma riskimiz, ilaçlara karşı gösterdiğimiz tepkiler farklılaşır.
• Önemle vurgulamak gerekir ki insandaki tüm genetik bilginin sadece yüzde 2’si proteinlerin üretimiyle ilgili bilgi içerir.
Mutasyon Nedir?
Günlük yaşantımızda karşılaştığımız birçok etken ve yaşam tarzı faktörleri (sigara, obezite, bazı infeksiyon ajanları – mikroorganizmalar ve güneşin ultraviyole ışınları ve bazı kimyasallar) DNA’nın yapısını bozabilir ve karşılıklı dizilen nükleotidler kırılır. DNA’da meydana gelen bu olaya DNA hasarı ya da mutasyon adı verilir.
Mutasyonu günlük hayatımızdan bir örnekle anlatmak gerekirse; tüm genetik bilgimizi (genom) bir kitap olarak düşünelim. Bu kitabın alfabesinin ise DNA’nın yapısını oluşturan 4 nükleotid olduğunu, her bir başlığın ise genleri ifade ettiğini varsayalım. Eğer kitabın harflerinden birini siler yada sayfalarından birini koparırsak kitap anlamsız olmaya başlar. İnsanda meydana gelen gen hasarları da böyledir.
Vücudumuz DNA hasarlarına karşı birtakım savunma sistemleri geliştirmiştir. Bu sistemlere DNA tamir sistemleri adı verilir. Saygın bilim insanımız Aziz Sancar da DNA onarım mekanizmaları hakkında yaptığı çalışmalarla Nobel Ödülü kazanmıştı. Bu sistemde yer alan genlerde meydana gelen mutasyonlar kanserleşmenin en önemli sebeplerinden biridir. Bununla birlikte çok ilginç bir şekilde kanser hücreleri tedavi sonucu hasar alan genlerini de bu sistemler ile tamir ederler. Yani DNA tamir genlerindeki hasarlar hem kanserin nedeni olabilmekte, hem de kanser hücreleri kendi DNA’sını korumak için bu tamir sistemini daha yoğun kullanmaktadır. Son yıllarda kanser alanında yapılan araştırmaların odak noktalarından biri DNA tamir sistemlerini hedef alan tedavilerin geliştirilmesidir (olarapib, niraparib gibi).
Mutasyonlar germ line (üreme hücreleri) ve somatik (vücut hücreleri) olmak üzere ikiye ayrılır
a) Germ-line mutasyon
Üreme hücrelerinde (gamet) meydana gelen mutasyonlar yavru döllere geçer. Bu durumda mutasyonlar vücuttaki her bir hücrede görülür. Kalıtsal kanser sendromlarının sebebi hasarlı olan genin yavru döllere geçmesidir. Örneğin, BRCA1 ve BRCA2 genlerinde meydana gelen germ-line mutasyonlar kalıtsal meme ya da yumurtalık kanseri riskini artırmaktadır. Kalıtsal kanserler tüm kanser vakalarının yüzde 10 kadarını oluşturmaktadır.
İnsan kanserlerinin % 50’sinden fazlasında P53 geni hasarlı haldedir. Germ-line mutasyonu P53 geninde nadir olarak görülür. P53 geni bir kontrol geni olması sebebiyle kanserleşmeyi tetikler, p53’ün hasarlı halde kontrolsüz olarak çalışması diğer genlerinde normal çalışmasını engeller.
b) Somatik mutasyon
Vücut hücrelerinde meydana gelen hasarlardır. Yavru döllere bu hasarlar geçmez. Meydana gelen gen hasarları insanın yaşamı boyunca vücudunda yer alır. Yaşam tarzı (obezite, korunmasız güneş, sigara, infeksiyon ajanları gibi) bu tip gen hasarlarının meydana gelmesinde en önemli etkendir. Sigara kullanımı, güneşin ultraviyole radyasyonu (UV ışınlar), virüsler ve yaşın ilerlemesi gibi faktörler hücrelerdeki gen hasarlarını tetikler. Vücut hücrelerinde oluşan gen hasarlarından meydana gelen kanserlere sporadik kanserler denir. Tüm kanser vakalarının yüzde 80’ini oluştururlar.
Kanserin ortaya çıkış nedenini açıkladığı için kanser araştırmalarında DNA hasarları (mutasyonlar) önemli bir yere sahiptir. Önemle vurgulamak gerekir ki çoğu kanser türü tek bir gen ile ilişkili değildir. Birden fazla genin birbirleriyle ve çevreyle olan ilişkisi sonucu kanser meydana gelmektedir. Son yıllarda DNA hasarlarının daha iyi anlaşılması gen ve çevre ilişkisini inceleyen Epigenetik Bilimi ile mümkün olmaktadır.
DNA hasarlarının BİRİKMESİ kanserleşmeye neden olur!
Hücrenin kontrolsüz çoğalması için genlerde meydana gelen tek bir mutasyon yeterli değildir. Bu alanda yapılan kapsamlı araştırmalar sonucunda 4 veya daha fazla mutasyonun hücrenin kontrolsüz çoğalmasına neden olabileceği tespit edilmiştir.
Normal hücrelerde DNA’sı hasarlı hücre, belirli genlerin etkisiyle tamir hasarlı bölgelerini tamir etmeye çalışır. Hasar tamir edilemediğinde ise programlı hücre ölümü (apopitoz) başlar.
Normal Hücre ile Kanser Hücresi Arasındaki Farklar Nelerdir?
Kanser Hücresinin 10 Temel Özelliği
Kanserleşmeye nedenleri farklı olmasına rağmen sonuç hepsinde ortaktır: Kontrolsüz hücre çoğalması. Bilindiği üzere kanser tek bir hastalık değildir. 120’den fazla türü vardır. Kansere karşı etkili tedavilerin geliştirilmesi kanserin temel özelliklerinin tespit edilmesine bağlıdır.
Bilim insanları kanserin 10 temel özelliğini belirlemişlerdir
1. Kendi büyüme faktörlerine sahip olma
Normal hücreler çoğalmak için dış ortamdan gelen büyümeyi sağlayan faktörlere ihtiyaç duyar. Kanser hücreleri geçirdikleri mutasyonlar sayesinde büyümek için kendi büyüme faktörlerini üretirler. Örneğin, HER2 pozitif meme kanserinde HER2 büyüme faktörünün sayısının artması ya da HER2 büyüme faktörünün bağlandığı reseptördeki mutasyon sonucu hücreye sürekli çoğal sinyali gider.
2. Büyüme engelleyici faktörlerden kurtulma
Normal hücreler homeostasis adı verilen iç dengeyi sağlamak için belli bir büyüme kapasitesine ulaştıklarında dış ortamdan alınan sinyal ile büyümelerini durdururlar. Kanser hücreleri büyüme engelleyici sinyallerini aldıkları reseptörleri (algaçları) bozarak bu sistemi atlatırlar.
3. Bağışıklık sisteminden kaçma
Bağışıklık sistemimiz vücudumuza giren yabancı maddeleri tanır ve yok eder. Normal hücrelerimiz bağışıklık sistemi hücrelerine “dost” olarak görünmesini sağlayan proteinleri yüzeylerinde taşır. Aynı zamanda kanser hücreleri de bu proteinleri yüzeylerinde taşıyarak bağışıklık sistemine görünmez olmayı öğrenir.
4. Sürekli bölünme yeteneği
Vücudumuzdaki hücreler (kök hücreler dışında) sınırlı sayıda bölünme yeteneğine sahiptir. Belirli bir süre bölündükten sonra senescence adı verilen yaşlılık dönemine girerler. Bu duruma telomerlerin kısalması sebep olur. Bilindiği üzere genlerimiz kromozom denilen yapılar içerisindedir. Kromozomların uç kısımlarında telomer adı verilen diziler bulunur. Her hücre çoğalmasında telomerler azalır ve böylece genler korunur. Kanser hücreleri telomer kısalmasını engellemek için telomeraz adı verilen enzimlerinin aktivitesi artırırlar. Böylece sınırsız çoğalma yeteneğine sahip olurlar.
5. Kanserleşmeyi destekleyen iltihaplanma (yangı = enflamasyon)
Tümör ortamı sadece kanser hücrelerini barındırmaz, aynı zamanda iltihaplanma ilişkili bağışıklık sistemi hücrelerini de içerir. Bu ortama tümör mikroçevresi denilir. Bu hücreler büyüme faktörleri ve enzimlerin sayısını artırarak kanserin damar oluşturmasını ve yayılmasını destekleyen bir ortam oluşturur. Aynı zamanda reaktif oksijen radikalleri üreterek DNA’nın hasar görmesine ve kanserleşmeye neden olur.
6. Başka doku ve organlara göç etme (İnvazyon veya Metastaz)
Normal hücreler genellikle bulundukları konumlardan ayrılmazlar. Kanser hücreleri belirli bir büyümeye ulaştıklarında başka doku ve organlara göç ederler. Bu olaya metastaz adı verilir. Kansere bağlı yaşam kayıplarının % 90’ından metastazlar sorumludur. Hücrelerin birbirlerine veya bir dokuya tutunmasını sağlayan genlerde meydana gelen hasarlar metastazı tetikler.
7. Anjiyogenez (yeni damar oluşturma)
Normal hücreler besin ve oksijen ihtiyaçlarını karşılamak için kan damarlarına ihtiyaç duyar. Ancak erişkin bireylerde yeni damar oluşumu çok azdır. Kanser hücreleri çok hızlı bölündüklerinden dolayı yüksek oranda besin ve oksijene ihtiyaç duyarlar. Bu sebeple damar oluşturma yeteneğine sahiptirler.
8. Gen yapısında mutasyonlar (hatalar):
DNA hasarlarının birikmesi kanserleşmenin en önemli sebebidir. Aynı zamanda DNA tamirinde görev alan enzimlerin fonksiyonlarının kaybolması gen yapısındaki bozulmaların artmasını destekler.
9. Hücre ölüm mekanizmasını atlatma
Normal hücrelerde DNA hasarı meydana geldiğinde tümör büyümesini baskılayan genler hücre çoğalmasını durdurarak DNA tamir mekanizmalarını başlatır. Ancak DNA’daki hasar tamir edilemeyecek boyutta ise programlı hücre ölümüyle (apopitoz) hücre ortadan kaldırılır. Kanser hücreleri bu programlı hücre ölümüne karşı direnç gösterecek mekanizmalara sahiptir.
10. Enerji metabolizmasını değiştirme: Kanser hücreleri çok hızlı bölünme yeteneğine sahip olduklarından dolayı fazla miktarda enerjiye ihtiyaç duyarlar. Bunun için oksijen varlığına bakmadan glikozu kullanarak sürekli enerji üretirler. Bu duruma “Warburg etkisi” adı verilir.
Kanserle İlişkili Genler Nedir?
Tümör baskılayıcı genler
Hücrenin kontrolsüz çoğalmasını engeller.
Onkogenler
Normal şartlar altında hücre çoğalmasından sorumlu olan “proto-onkogenlerin” fonksiyonları kaybetmesi sonucu meydana gelir. Onkogenler kanserin agresif bir şekilde ilerlemesine neden olur.
DNA tamir genleri
DNA’daki hasarların tamirinden sorumludur
Kanser genlerini basit bir örnekle anlatmak gerekirse, tümör baskılayıcı genleri arabanın fren sistemi gibi, onkogenleri ise gaz pedalı gibi düşünebiliriz. Eğer onkogenlerde hasar meydana gelirse, tümör baskılayıcı gen sağlam olduğu için kanserleşmeyle sonuçlanmaz, yani arabada halen fren sistemi çalışmaktadır. Ancak tümör baskılayıcı genin kontrolden çıkması, kanserleşmeyle sonuçlanır. Önemle vurgulamak gerekir ki, doğuştan annemizden veya babamızdan aldığımız tümör baskılayıcı genlerden birinin bozuk olması kanser riskimizi artırır.
Kanserin Nedenleri Nelerdir?
Kanser hastalığı için en çok karmaşa yaratan konulardan birisi de kanserin kalıtsal bir hastalık olarak görülmesidir. Önemle vurgulamak gerekir ki “kanser, hücresel seviyede genetik bir hastalıktır”. Vücudumuzun normal fonksiyonlarını yerine getirmesinden sorumlu genlerde meydana gelen hasarların birikmesi sonucu hücrelerimiz kontrolsüz olarak çoğalmaya başlar ve yavru hücrelere bu bozuk genleri aktarılar. Ancak bu tüm kanserlerin kalıtsal bir hastalık olduğunu göstermez.
İnsanın gen haritasının çıkartılmasıyla birlikte yapılan araştırmalarda kanser oluşumuna neden olan hasarların (mutasyonların) çoğunun vücut hücrelerinde meydana geldiği bulunmuştur. Yani, bu hasarlar kalıtım yoluyla yavru döllere geçmez. Ancak az da olsa üreme hücrelerinde meydana gelen mutasyonlar yavru döllere geçer ve kanser riskini artırıcı yönde etki yapar.
Genetik Açıdan Kanser Türleri
- Sporadik kanserler
- Ailesel Kanserler
- Kalıtsal kanserler
Sporadik Kanserler
Sporadik kanserler çevre etkisiyle ortaya çıkar ve tüm kanserlerin yaklaşık olarak yüzde 80’ini oluştururlar. Bir başka deyişle, zamanla biriken DNA hasarları sonucu meydana gelen kanserlerdir. Sporadik kanserlerin özelliklerine bakacak olursak hastalığın belirli yaşlarda ortaya çıktığını görürüz. Yapılan genetik testlerde kalıtsal bir mutasyon bulunma ihtimali oldukça düşüktür.
Kanserli bireyin ailesinde birden fazla kanser vakası görülse bile, bu kalıtım yoluyla geçişin meydana geldiğini göstermemektedir. Günümüzde sporadik kanserleri, yaşam tarzının olumlu yönde değişmesiyle büyük ölçüde önleyebildiğimizi biliyoruz.
Ailesel Kanserler
Kalıtsal kanserler ile sıklıkla karıştırılmakta olup, temelinde yatan nedenler farklıdır. Ailedeki bireylerde aynı kanser türünün sıklıkla görülmesidir.
Örneğin, bir bireyin ailesinde meme kanserleri görülmekte ancak bireyde herhangi bir şekilde meme kanseri yakalanma riskini artıran “kalıtım yoluyla aktarılan gen bozuklukları” yapılan testler sonucu bulunmadığını varsayalım. Bu birey eğer kansere yakalanır ise ailesel kanser kategorisinde değerlendirilir. Kişinin genel genetik yapısı, yaşadığı çevre ve yaşam tarzı kansere yakalanma riskini belirler. Kalıtsal kanser sendromları bu tip kanserlerde görülmemektedir. Genellikle orta yaşlarda ortaya çıkmaktadır.
Epigenetik (genler üstü kalıtım) adı verilen mekanizmaların bu tip kanserlerde etkili olduğu düşünülmektedir. Çevre etkisi ve genetik yatkınlık bu kanserlerin oluşumunda rol oynar. Ailesel kanserlerin görülme oranı yüzde 10-15 arasındadır.
Kalıtsal Kanserler
Belirli genlerde meydana gelen hasarların (mutasyonların) kalıtım yoluyla geçiş yapması sonucu yavru döllerde spesifik kanser tiplerinin ortaya çıkar. Sporadik kanserlerden daha erken yaşlarda görülür. Bu tip kanserler daha nadir görülür ve genellikle multifokal (bir dokunun farklı yerlerinde veya farklı organlarda tümör görülmesi) özellik gösterir. Hasarlı genleri taşıyan kişilerin birinci dereceden yakınlarının aynı hasara sahip olma riski yüzde 50’dir. Kalıtsal kanserlerin görülme oranı yüzde 5-10’dur.
Kanserlerin nedenlerine baktığımızda, çevresel etkilerin kanserleşmede büyük rol oynadığını görürüz. Rastgele mutasyonlar ise, özellikle yaşlanma etkisiyle ortaya çıkan, aynı zamanda kanser kök hücreleri, epigenetik faktörler gibi kompleks mekanizmalar sonucu meydana gelir.
Kanser yapıcılar: KARSİNOJENLER
Karsinojenler, kanserleşmeye neden olduğu laboratuvar çalışmaları, uzun süreli gözlemler (epidemiyolojik çalışmalar) sonucu tespit edilen maddelerdir. Yukarıdaki şekilde tanımlanmış karsinojenleri görmektesiniz. Sigara, bugüne kadar tanımlanmış en önemli karsinojendir. Kansere bağlı tüm yaşam kayıplarının yüzde 30’undan sorumludur. Vücutta kanserleşmeye itecek değişiklere yol açan obezite ise, sigaradan sonraki en önemli risk faktörüdür.
Hatta gelecekte obezitenin, sigaranın da önüne geçip, en önemli kanser nedeni haline geleceği öngörülmektedir. Bunun yanında bazı virüsler (hepatit ve human papillom virüsü), bakteriler (helikobakter pilor) aşılanma yapılmadığı ve tedavi edilmediği takdirde kanserleşmeye neden olabilmektedir.
Günlük yaşamımızdaki güneşin UV ışınları, kimyasal karsinojenler de hücrelerimizde çok ciddi DNA hasarlarına sebep olmaktadır. Beslenme açısından özellikle işlenmiş etin yoğun tüketimi , yağ oranı yüksek diyetler kanserleşmeyi tetiklemektedir. Alkol tüketimi de belli kanserlerin (baş-boyun, gırtlak, yemek borusu, meme, karaciğer ve kalın bağırsak kanserleri) riskini artırmaktadır.
Kanser Nedir? ÖZET
“BESLENMENİ GÖZDEN GEÇİRİP, SAĞLIKLI YAŞAMA BAŞLAYABİLİRSİN, HEMEN ŞİMDİ!” başlıklı infografik posterimiz, bir bakışta sağlıklı beslenmeyi ve obeziteyi her yönüyle değerlendiriyor
Prof. Dr. Mustafa Özdoğan kimdir?
Ne iş yapacağına veya kim olmak istediğine karar vermek birçokları için bir ömre sığmayan bir hasrettir. Talihsiz olayların güdülediği imkansız olduğu söylenen hedeflere ulaşma sevdası, ne yapmam ve kim olmam gerektiğini erken denilebilecek yaşlarda bana gösterdi.
Meslek hayatımda birçok defa masanın her iki tarafında da oturmanın bana farklı bir bakış açısı kazandırdığını biliyorum. Bu deneyimlerin en zorlusu, çok sevdiğim, bana onkologluğu öğreten değerli Hocam Prof. Dr. Mustafa Samur’un lösemi tedavi süreci idi.
Gerçeği arama, doğruyu ve güzeli paylaşma sevdası, bilime gönül vermiş herkesin ortak özelliğidir. Bilinen varlığı neredeyse tarih kadar eski bu hastalığı doğru bir şekilde anlama ve anlatma çabamız bu web sitesinin çıkış noktası olmuştur. Dilerim buradaki emekler sağlıklı yaşamın desteklenmesi, kanserin anlaşılması, korkulur bir hastalık olmaktan çıkması, ve kanser araştırmalarının gelişmesi için bir umut ışığı olur.
Mart 2006’da Doçent, Haziran 2011’de Profesörlüğe atandım ve 2011 yılından beri, Antalya Memorial – Medstar Kanser Merkezi Başkanlığı’nı ve bu hastanelerdeki Tıbbi Onkoloji Kliniklerinin sorumluluğunu yürütmekteyim. Web Sitesi ve iletişim için: drozdogan.com