Kanser Tedavisinde Yeni Bir Ufuk: Metagenomik!

Kanser tedavisinde son yıllarda hızla gelişen bir alan olan metagenomik, tıbbın önüne yepyeni bir ufuk açıyor. Metagenomik, tümör mikroçevresinde ve hastanın vücudundaki mikrobiyal popülasyonların genetik yapısını analiz ederek, kanserin nasıl geliştiğini ve bu süreçte hangi mikroorganizmaların rol oynadığını anlamamıza olanak tanır.

Bu yenilikçi yaklaşım, sadece kanserin teşhisinde değil, aynı zamanda kişiye özel tedavi yöntemlerinin geliştirilmesinde de büyük bir potansiyele sahiptir. Metagenomik, kanser tedavisinde genetik biliminin gücünü kullanarak, hastalığın kökenine inmek ve tedavi süreçlerini daha hedefe yönelik hale getirmek için önemli bir araç olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu makalede, metagenomiğin kanser tedavisindeki rolünü ve bu alandaki güncel gelişmeleri ele alacağız.

Mikroorganizmalar Kansere Nasıl Yol Açar?

Kanser, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde temel sağlık sorunlarından biridir. Genetik, çevresel ve yaşam tarzı gibi pek çok faktörün birleşimi kansere sebep olmaktadır. Artan çevre kirliliği, yetersiz sterilizasyon ile üretilen ürünlerin tüketimi ve bazı durumlarda da kişisel bakıma özen gösterilmemesi sonucu mikroorganizmalarla (bakteri, virüs) etkileşimin artması farklı tip kanserlere davetiye çıkarmaktadır. Çevresel faktörlerden biri olan mikroorganizmaların sebep olduğu kanserler, dünya genelinde tanımlanan kanser vakalarının %16,1’ne denk gelmektedir.

Sağlıklı bir insan vücudunda normal şartlarda yaşayan birçok yararlı bakteri türü mevcuttur. Ancak, herhangi bir kontaminasyon (etkileşim) sonucu vücuda girip hastalık oluşturan bakteri ve/veya virüsler ya vücudun kendi bağışıklık (immün) sistemi tarafından tanınıp ya da tıbbi müdahaleler sayesinde öldürülürler. Stres, yeme alışkanlıkları, antibiyotikler, kemoterapötik ve diğer ajanlar gibi immün sistemi zayıflatacak çevresel faktörler vücuttaki patojen (hastalık yapan) mikroorganizmaların sayısının artması sebep olur.

Mikroorganizmalar ve Kanser

Mikroorganizmaların sayısındaki artış, vücutta mikroorganizmalar (özellikle bakteriler) tarafından üretilen toksik (zehirli) maddelerin miktarının artmasına ve/veya konakladıkları organ ya da dokuda kronik (uzun süreli ) infeksiyona sebep olmaktadır. Toksik madde miktarlarındaki artış ve kronik infeksiyon sonucu vücutta DNA (genetik materyal) hasarına neden olan serbest radikal oluşumu artar. Oluşan serbest radikaller, sağlıklı hücrelerde DNA hasarını tamir eden mekanizmaların bozulmasına neden olur ve hücrelerde mutasyonların (genetik değişim) birikmesine yol açar. Biriken mutasyonlar sonucu, hücreler kontrolsüz ve hasarlı bir şekilde çoğalarak tümör oluşturur.

Ayrıca, yine mikroorganizmalardan olan virüsler, vücuda girdikten sonra hücrelere saldırıp kendi genetik materyallerini rastgele bir şekilde hücre çekirdeğindeki DNA’nın yapısına katabilir ve tümör gelişimine katkıda bulunan onkogenlerin aşırı üretilmesine sebep olabilir ya da bu onkogenleri kendi genetik yapılarına ekleyip vücutta hızlı bir şekilde yayılarak tümör oluşumunu teşvik edebilir.

Tümör Oluşumu

Normal seviyelerde üretildiklerinde hücre çoğalmasında görevli olan bu genler, mutasyona uğradıktan sonra tümör oluşumunu baskılayan genlerin görevlerini yapmalarına engel olurlar ve aslında ölmesi gereken hücrelerin ölüm mekanizmalarından kaçarak kontrolsüz bir şekilde çoğalmalarına ve bunun sonucunda da diğer mikroorganizmaların sebep olduğu gibi tümör oluşumuna katkıda bulunurlar.

Tüm bu olaylar, mikroorganizmaların kansere nasıl sebep olduklarını açıklamak için yeterli kanıtlardır.

Kanser oluşumu ile mikroorganizmalar arasındaki ilişkilerin incelendiği çalışmalar ve analizler sonucu, araştırmalarda yeni bir ufuk açan metagenomik kavramı ortaya çıkmıştır. Bu gelişme, kanser hastalarından alınan doku örneklerindeki mikrobiyal çeşitliliğin analizini ve mikroorganizma türlerinin tanımlanmasını sağlamaktadır. Doku örneklerindeki mikroorganizmaların genetik dizilimlerini ortaya koyan metagenomik sayesinde, hangi mikroorganizma türlerinin ve/veya bu türlerin hangi yakın akrabalarının sebep oldukları kanserlerin çeşitlerinin anlaşılması kolaylaşmıştır.

Aşağıdaki tabloda gösterildiği gibi, yapılan analizler sonucu belirli türlerdeki mikroorganizmaların yine belli türlerdeki kanserlere sebep oldukları kanıtlanmıştır.

kanser metagenomik

Tüm bu gelişmeler, kanser tedavilerinde sürekli yeni arayışlar içerisinde olan bilim adamlarına ışık tutar niteliktedir. Kanserin moleküler seviyelerde anlaşılmasını sağlayan metagenomikten yararlanılarak, doku örneklerinde tanımlanan mikroorganizma türlerine yönelik tedavilerin geliştirilmesi sebep oldukları kanserlerin tedavileri içinde yeni birer yol olacaktır.

Bu yazılarımız ilginizi çekebilir: 

Prof. Dr. Mustafa Özdoğan kimdir?

mustafaozdogan

Ne iş yapacağına veya kim olmak istediğine karar vermek birçokları için bir ömre sığmayan bir hasrettir. Talihsiz olayların güdülediği imkansız olduğu söylenen hedeflere ulaşma sevdası, ne yapmam ve kim olmam gerektiğini erken denilebilecek yaşlarda bana gösterdi.

Meslek hayatımda birçok defa masanın her iki tarafında da oturmanın bana farklı bir bakış açısı kazandırdığını biliyorum. Bu deneyimlerin en zorlusu, çok sevdiğim, bana onkologluğu öğreten değerli Hocam Prof. Dr. Mustafa Samur’un lösemi tedavi süreci idi.

Gerçeği arama, doğruyu ve güzeli paylaşma sevdası, bilime gönül vermiş herkesin ortak özelliğidir. Bilinen varlığı neredeyse tarih kadar eski bu hastalığı doğru bir şekilde anlama ve anlatma çabamız bu web sitesinin çıkış noktası olmuştur. Dilerim buradaki emekler sağlıklı yaşamın desteklenmesi, kanserin anlaşılması, korkulur bir hastalık olmaktan çıkması, ve kanser araştırmalarının gelişmesi için bir umut ışığı olur.

Mart 2006’da Doçent, Haziran 2011’de Profesörlüğe atandım ve 2011 yılından beri, Antalya Memorial – Medstar Kanser Merkezi Başkanlığı’nı ve bu hastanelerdeki Tıbbi Onkoloji Kliniklerinin sorumluluğunu yürütmekteyim. Web Sitesi ve iletişim için: drozdogan.com

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu